Welcome to Our Website

Ağbaba’dan Bakan Fidan’a: 15 Temmuz Darbe Araştırma Komisyonu’na siz mi gelmediniz yoksa Erdoğan mı gitmenize izin vermedi

CHP Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, bütçe görüşmeleri sırasında Dışişleri Bakanı Hakan Fidan‘a, “15 Temmuz Darbe Araştırma Komisyonu’na gelmediniz, Komisyona siz mi gelmediniz yoksa sayın Recep Tayyip Erdoğan mı gitmenize izin vermedi” diye sordu. 

Dışişleri Bakanlığı’nın 2024 yılı bütçe teklifi, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın da katılımıyla görüşülüyor. CHP Malatya Milletvekili Veli Ağbaba komisyonda şunları söyledi:

“Sayın Bakan, 15 Temmuz kanlı darbe girişiminde MİT Müsteşarı idiniz, bu kapsamda birkaç soruyu sormak istiyorum: 15 Temmuz Darbe Araştırma Komisyonu’na gelmediniz, Komisyona siz mi gelmediniz yoksa sayın Recep Tayyip Erdoğan mı gitmenize izin vermedi? Komisyon size darbeyle ilgili yazılı sorular sordu, siz de yazılı olarak cevap verdiniz. Şimdi, bir soru soruluyor, deniliyor ki: ‘Darbeyle ilgili istihbaratı nasıl almadınız?’ diye soru soruluyor; dönemin Başbakanı Binali Yıldırım ‘Darbe girişiminin başladığını biz hemen hemen on beş dakika sonra öğrendik. Kimden öğrendik? Yakın korumamızdan, vatandaştan, eşimizden, dostumuzdan öğrendik’ dedi. Sayın Cumhurbaşkanı ‘Darbeyi eniştemden öğrendim’ dedi. Böyle köklü bir kurum nasıl olur da darbe yapılacağına yönelik bir istihbarat almaz, hakikaten kafamıza çok takılıyor. MİT’in Komisyona gönderdiği raporda, MİT Müsteşarı’nın saldırı ihbarında bulunduğu belirtiliyor, şöyle bir bölüm daha var: MİT tarafından daha önce dış makamlarla paylaşılan not da FETÖ/PYD’nin darbe girişiminde bulunabileceği bildirilmiş. Acaba Başbakan, Cumhurbaşkanı ‘Haberimiz yok’ dediğine göre, dış makamlar neresidir, bunu sizlere sormak istiyorum.

“Adil Öksüz’ü bence siz daha çok tanıyorsunuz; biz tanımayız”

Bir de darbenin belki Fetullah Gülen’den sonra en önemli ismi Adil Öksüz ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Adil Öksüz, biliyorsunuz, Türkiye’de tanınan biri, sizin raporlarınıza giren biri. Adil Öksüz ile ilgili Ankara çatı iddianamesinde darbe öncesi… ‘Darbe öncesi’ diye yazıyor, bu çatı iddianamesi, 6 Haziran 2016, darbeden bir buçuk ay önce tam bin 200 sayfalık bir iddianame, tam 800 sayfasında Öksüz’ün Hava Kuvvetleri imamı olduğu iddia ediliyor ve yazılıyor. Allah aşkına, yani gözünüzü seveyim diyeceğim de… Bu adam Sakarya’da yardımcı doçent, altı ay boyunca Ankara’da bir villa tutmuş; generallerle, askerlerle toplantı yapıyor, darbe planı yapıyor, çıktı alıyor, faks çekiyor, mesaj gönderiyor, hatta bu adam Amerika Birleşik Devletleri’ne gidip geliyor, Fetullah Gülen’den talimat alıyor; Allah aşkına, bu işin farkına siz nasıl varmazsınız? Acaba MİT ne iş yapıyordu? O zaman biliyorsunuz, çok da dile getiriliyor, bunu da sormuş olayım, acaba CHP’yi mi dinliyordunuz?  Adil Öksüz’ü tanımayan yok. Adil Öksüz’ü bence siz daha çok tanıyorsunuz çünkü o zaman teşrikimesainiz vardı bu FETÖ örgütüyle, biz tanımayız ama sizin bilmeniz lazım, Ak Parti milletvekillerinin de bilmesi lazım. Allah aşkına, bu soruların mantıklı cevabı var mı? Adil Öksüz’ü, bunları kim korudu, kim kolladı, kim yakaladı, kim salıverdi bunun cevabını merakla bekliyoruz.

“Boğaz Köprüsü’nde insanları katleden insanlar nasıl atandı, hiç istihbaratınız yok muydu?”

Yine Kara Havacılık İddianamesi’nde darbeden bir iki gün önce Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın yemin töreninde Genelkurmay Başkanı sayın Hulusi Akar ile MİT Müsteşarı sayın Hakan Fidan’ın gözlerden uzak sohbet ettiği söyleniyor. Acaba ne konuştunuz? Darbe konuşuldu mu, darbeyi konuşmak hiç aklınıza geldi mi, bunu da merak ediyorum. MOSSAD’ın dünyanın en gelişmiş, en güçlü istihbarat örgütü olduğu söyleniyor. Hamas nasıl girdi, bunu da meraktan size soruyorum; siz daha biliyorsunuz, bizden çok iyi biliyorsunuz bu işleri. Akıl sır ermiyor, bu Hamas oraya nasıl girdi, bunu da merak ediyorum. Bir başka konu daha var, biliyorsunuz, bu FETÖ ile Ak Parti’nin çatışması Oslo görüşmelerinin sızdırılmasıyla başladı, MİT’in PKK ile Oslo’da görüşmesiyle birlikte bu çatışma açığa çıktı daha doğrusu. Doğru da bir karar, sayın Başbakan size sahip çıktı, sizi mahkemeye göndermedi. Peki bundan sonra, hele hele 17-25 Aralık’tan sonra ordunun üst kademelerine yerleşen generaller var, paşalar var, hatta bu Meclis’in bombalanma emrini veren, Boğaz Köprüsü’nde insanları katleden insanlar nasıl atandı? Hiç istihbaratınız yok muydu ya da yol mu açtınız, bunu da merak ediyorum.

“Mehmet Partigöç, Mehmet Dişli gibi Fetullahçı çetenin önemli isimlerinin Fetullahçı olduğunu TSK içinde bilmeyen kimse yok”

Şimdi Mehmet Partigöç, Mehmet Dişli gibi Fetullahçı çetenin önemli isimlerinin Fetullahçı olduğunu TSK içinde bilmeyen kimse yok. Ben CHP’nin Cezaevi Komisyonu üyesiydim, vallahi gittiğimiz komutanlar bile söylüyordu bunların Fetullahçı olduğunu. ‘Bizi tasfiye ettiler, o yurtsever subayları tasfiye ettiler yerine bunlar geliyor’ dendi. Hatta Mehmet Dişli’nin darbe girişiminden önceki Yüksek Askerî Şura’da mutlaka emekli edilmesi konusunun gündeme geldiğini, bunun devlet tarafından engellendiği konusu da var. Bu adam daha sonra Genelkurmay Başkanı’nın Özel Kalem Müdürü yapılıyor. Bu konuda söylenecek bir şey var mı? Bu insanların bu makamlara gelmesiyle ilgili kimse cezalandırıldı mı, bunlara referans olan ya da bunların yükselmesi sağlayanlar cezalandırıldı mı, onu da merak ediyorum.

“Suriye’de bir cuma namazı nasıl kılacaktık”

Sayın Cumhurbaşkanı ya da o zamanki Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ‘Bir cuma günü gidip namaz kılacağız’ dedi, istihbarat sizde, siz niye yanlış yönlendirdiniz? Yoksa biliyorsunuz sayın Cumhurbaşkanı ya ‘kandırıldık’ diyor ya ‘aldatıldık’ diyor ya suçu başkalarına atıyor. Allah aşkına Suriye’de bir cuma namazı nasıl kılacaktık, onu sormak istiyorum. Bakın Türkiye’nin bu hâle gelmesinde Türkiye’nin de büyük rolü var, o zaman ya ikaz ettik ‘Biz komşumuzun ateşine benzinle gidersek o ateş bize de sıçrar’ dedik ve o ateş bize sıçradı ve 100 yıl çözemeyeceğimiz bir sorunla karşı karşıyayız, bu mülteci meselesi, göç meselesi. Maalesef, burada da yanlış politikalar uygulanıyor, hâlâ uygulanıyor. Bir taraftan Van’da vesairede sınırlarımız ardına kadar açık ama Avrupa’ya sınırlarımız kapalı. Bangladeş’ten, Pakistan’dan, Irak’tan, Suriye’den gelen insanlar burada kalmaya gelmiyor, ne için geliyor? Avrupa’ya gitmek için geliyor. Biz sınırlarımızı kapatmışız, Avrupa’dan üç beş kuruş kuruş para almak uğruna ne yapmışız? Türkiye’yi adeta bir mülteci ambarına çevirmişiz. İsveç meselesinde ne dediniz? ‘İsveç’e nasıl güveneceğiz? ‘Evet’ diyemeyiz. Kur’an yakanlara tepkimizi en yüksek sesle göstereceğiz. İsveç’e kapılar kapandı, bundan sonra onlara selam bile verilmez’ dediniz, sonra TBMM’ye İsveç’in NATO’ya girişiyle ilgili belgeyi gönderdiniz. Acaba neden, bilmiyorum.

“Şerefsiz dedikleri ülkeye Cevdet Yılmaz, Mehmet Şimşek hemen hemen her hafta gidip para istiyor”

Şimdi, bir başka şey: ‘Şerefsiz bunlar. 15 Temmuzu finanse ettiler’ Kimdi bunları haykıran? Sizlerdiniz. Kim bu ülke? Birleşik Arap Emirlikleri. Peki, ne oldu? ‘FETÖ’nün finansörü’ dediğimiz, 251 şehidimizin kanında eli olduğunu iddia ettiğimiz bu ‘şerefsiz’ manşetini attıktan sonra turkuaz halılarla karşılayıp onurlarına yemek verdik. Elçi göndere göndere bir hâl olduk. Şimdi, ‘şerefsiz’ dedikleri ülkeye sağ olsun sayın Cevdet Yılmaz, sayın Mehmet Şimşek hemen hemen her hafta gidip para istiyorlar. Şimdi biz o zaman dedik ki bu darbe olduğu zaman, darbeyi kınadık: ‘Darbeyi şiddetle kınayalım, yüksek sesle kınayalım ama koca Mısır ile Türkiye’nin ilişkisini kesmeyelim. Koca Mısır ile Türkiye diplomatik ilişkisini bitirmesin, onun maliyetleri olur bize’ Maliyetleri oldu mu? Oldu; Akdeniz’de oldu, ihracatta oldu, birçok alanda oldu. İsrail’in yapmış olduğu insanlık dışı eylemi çok sert şekilde eleştiriyoruz ama bizim ülkemizin görevi sadece eleştirmek değil; bu katliamın, bu büyük katliamın önüne geçmektir; maalesef, bu konuda da çok ileri gidemedik. Yine bu İsrail melesi… Hani bir ara Netanyahu’ya meydan okuyorduk, ‘Bir daha sokmayız’ diyorduk; bir baktık, sarmaş dolaşız, bir baktık, yine Büyükelçi göndermişiz. Suriye, bizim açımızdan 100 yıl boyunca çözemeyeceğimiz bir sorunla karşı karşıya bıraktı Türkiye’yi maalesef ve maalesef o savaşın o kadar büyümesinde, iç savaşın artmasında da Türkiye’nin o açık sınır kapısı politikası büyük bir… Nerede Cihadist katil terörist varsa bizim açık bıraktığımız sınırlardan Suriye’ye giderek Suriye’de savaştı. Şimdi biz Avrupa’nın mülteci ambarıyız, bunun hepimizin gururuna dokunması lazım, özellikle milliyetçiliği kimseye bırakmayan siyasi partilerin bu mülteci meselesi konusunun ciddiyetle üzerinde durması lazım.

“Yeşilyurt Belediyesi, gri pasaport veriyor; vizeye gerek kalmadan gidiyor ama geri gelmiyorlar”

Bir vize meselesi var sayın Bakan, bu vize meselesini çözemediniz. Benim bir önerim var: Biz Malatya olarak bu konuda tecrübeliyiz. Bizim bir Yeşilyurt Belediyesi var, gri pasaport veriyor, hizmet pasaportu; vizeye gerek kalmadan gidiyor ama geri gelmiyorlar. Bu konuyu siz de değerlendirin; bu gri pasaportla insan kaçırma yöntemi var, VIP insan kaçırma yöntemi var. Sağ olsun, geçen yıl o Belediye Başkanımıza da ‘Yılın Belediye Başkanı’ ödülünü verdik. Haklı mı? Vallahi haklı. Bunu dünyada düşünecek bir belediye başkanı var mı, bir siyasetçi var mı? O konuda sizi de Ak Parti Grubu’nu da tebrik ediyorum. Bu vize meselesi… Öğrenciler mağdur, iş adamları mağdur. 2013 yılında sayın Erdoğan demişti ki: ‘Bu, 3-3,5 yılda çözülecek’ Hâlâ çözülmesini bekliyoruz. Bize vize sözünü vererek Türkiye’ye mültecileri gönderdiler ‘Bize göndermeyin, biz size vize serbestisi getireceğiz’ diye ama maalesef, hâlâ vizede büyük problemler var. Almanya geçen sene 48 bin vatandaşımıza, Fransa 15 bin vatandaşımıza, şu yanımızdaki Yunanistan 16 bin vatandaşımıza maalesef vize vermemiş.

“AİHM kararları tanınmıyor”

Erdoğan geçmişte Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvuru yapmıştı. Erdoğan, Türkiye’yi AİHM’ye mahkûm ettirdi; bu kararla 10 bin euro tazminat aldı, Türkiye’nin üzerine bir de 15 bin euro mahkeme masrafı yüklendi. Maalesef, şu anda AİHM kararları tanınmıyor. Açıklanan verilere göre AİHM’e 2022 yılında yapılan başvuruların yüzde 26,9’u Türkiye’den; mahkemede bekleyen tam 20.015 dava var. Bunun bizim utancımız olması lazım, maalesef Anayasa Mahkemesi bile yetişemiyor. En son AİHM’nin Can Atalay kararından sonra mahkemenin ‘AYM kararlarını tanımıyoruz’ demesi bir darbe girişimidir. Bu hem siyasetimizi etkileyecek hem de ekonomimizi etkileyecek, bunu söylemek istiyorum. Avrupa Birliği’nin (AB) en temel kriteri yargı bağımsızlığı, hukuk güvenliği, bu sağlanmadığı sürece Türkiye için de AB’nin bir hayal olduğunu söylemek istiyorum. Türkiye mutlaka AB hedeflerine dönmelidir.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir